Esin Güral Argat. KUTSO Başkanı, Fenerbahçe Yönetim Kurulu üyesi ve Gürok Grup Yönetim Kurulu Başkan vekili. KUTSO Başkanı olduğundan beri hem Kütahya, hem Türkiye, hem de şirketi için çok hızlı adımlara koşuyor. Hangi taşı kaldırsak altında onun imzasını görüyoruz. Gazete sütunlarında açıklamalarını, başarılarını, yön veren yaklaşımlarını, yardım ve katkılarını görmeye aşina hale geldik. Son olarak Argat’ın yön verdiği Gürok Grup, ihracatta gösterdiği başarılı ivme ile içinde bulunduğu kategoride “En Fazla İhracat Yapan Firma” kategorisinde 2’ncilik ödülüne layık görüldü. Türkiye’de üretirken, dünya ile rekabet edebilir hale gelmek bana göre büyük önem taşıyor. Bugün Gürok Grup, ürünlerini 140 ülkeye ihraç ediyorsa, bu başarıyı zaten hak ediyor. Kütahya’nın gelişimine, tanıtımına ve diğer alanlarına her anlamda katkı sağlıyor. Özellikle gençler, kızlar ve kadınlar bu noktada çok şanslı. Esin Hanım, kadınlara, kızlara ve gençlere ne kadar önem verdiğini dile getirmekten ziyade yaptığı çalışmalarla ortaya koyuyor. Emek ve gayretleri için gerçekten teşekkür ediyorum kendisine. Başarılı olduğu kadar, mütevazı. Herkesi dinliyor, derdine çare arıyor veya çözüm ortağı oluyor. Yapılması lazım, olabilir demiyor! Yapıyor! Esin Hanım, Kütahya’nın geleceği noktasında kıymetli bir insan. Onun gibi kadınların sayısının artması Kütahya için büyük kazanç olacaktır.
CİNAYETİN SUÇLUSU KİM?
Bir önceki yazdığım “Pirincin içindeki beyaz taşlar” bölümü çok beğeni topladı. Çok sayıda telefon ve tebrik aldım. Hatta görev aldıkları kurumlarda, partilerde veya STK’larda bahse konu olan, o beyaz taşların kim olduğunu anlatanlar bile oldu. Ancak geçen haftanın gündeminde yer alan bir gencin öz annesini ve üvey babasını öldürmesi oldu. Duyunca çok üzüldüm. Hepimiz üzüldük. Ama sorun sadece anne ve babasını öldüren çocukta değil. Bu noktada toplum olarak hepimiz suçluyuz. Bu bir eğitim sorunu! Reels videolar, tiktoklar ve benzeri gönderiler çocuklarımızı gerçekten bambaşka hale getiriyor. Bu çocuğun bu suçu işlemesinde toplumun tüm kesimlerinin kendisine ders çıkarması gerekiyor. Eğer o çocuk suça koşar adım gittiyse, onu bu hale getirenler olarak şapkamızı çıkarıp önümüze koyarak iyi düşünmeliyiz diye düşünüyorum.
ÇAY KEYFİ YAPALIM DERKEN!
Yaz ayları sıcak malum, balkonda eşimle çay keyfi yaparken, Afyon’dan bir gazeteci arkadaşım yazdı. Kütahya’daki halk otobüsü fiyatlarını sordu. Ben de son meclis toplantısındaki fiyatları kendisine gönderdim. Sonra Kütahya’daki Kent Lokantası fiyatlarını da sordu. 65 TL olduğunu söyleyince: “Sizdeki fiyatlar yüksekmiş” dedi. Telefonu kapattıktan sonra İstanbul’daki kent lokantalarının instagramdaki menülerine ve fiyatlarına bir göz attım. İstanbul’da benzer menüler 40 TL. Ana yemekler de ise etni nohut, ekşili köfte, saray kebabı, etli patates, etli kuru fasülye, İzmir köfte, et döner, orman türlüsü ve sulu köfte diye devam ediyor. Diğer içerikler ise Kütahya ile aynı görünüyor. Aradaki farkı halka uygun bir dille anlatmak gerekmiyor mu? Bu arada akşam bir çay keyfi yapalım dedik ama telefonumuz susmadı. Kıymet verdiğimiz bir hocamız ise Kütahya’nın sinekten bıktığını dile getirmemi istedi. Özelikle yaz aylarında sinekler her yeri resmen istila ediyor. Eminim rahatsız olmayan yoktur. Son olarak müteahhit bir kardeşimiz mesaj atmış ve demişki: “Abim günaydın. Millet bahçesini görmeni çok isterim. Yeşil otlar samana dönüşmüş. Elektirik direkleri yıkılmış, tuvaletler kapalı. Zabıtalar odalarında kapıları kapatıp çekirdek çitliyor. Piknik yapanlar sağa sola tuvaletini yapıyor. Yürüme yolları paramparça” Benden söylemesi!
BİR HAYALİM VAR!
Sabahları erken kalkan bir insan olarak, eskilerden kalma TV dizilerini izlemeyi çok severim. O dönemin dizileri gerçekten insana çok dersler veriyor. Şimdikileri hiç mi hiç konuşmak istemiyorum. Yine bir sabah bir diziyi izlerken dikkatimi çeken bir husus oldu. Bir öğretmen, öğrencilerine gerçek yaşamı anlatmak için ilk etapta cezalandırıyormuş gibi davrandı ve tüm öğrencilerini alıp, bir köye götürüyor. Köyde öyle bir bölüm var ki anlatmakla bitirerem. Minik ama içinde ekmek yapmayı, süt sağmayı, yoğurt ve peynir yapmayı, meyve ve sebze yetiştirmeyi öğreten bölümleri var. Bizim ortaokul yıllarında da uygulamalı tarım dersimiz vardı. Tüm arkadaşlarla Çamlıca’daki okul bahçesinde ekmeyi, dikmeyi öğrenirdik. Neyse konumuza dönelim. Öğretmen ilk günlerde zorlansa da öğrenciler üretmeyi öğrendikçe köyden ayrılmak istemediler. Gerçek hayatı öğrendiler ve ellerindeki imkanların kıymetini çok iyi anladılar. Hatta okulun geriye kalan günlerini, dersler dahil bu köyde yaşamak istediklerini söylediler. Keşke Kütahya’da, hatta tüm Türkiye’nin illerinde buna benzer köyler olsa da gençlerimiz, üretmeyi, üretilirken yaşanan zorlukları, ve ellerindekilerin kıymetini bilebilseler. Hayal mi? Bilmiyorum, belki bir gün gerçek olur.
SEVDİĞİM SÖZLER
Kötü, iyiyi tanır ama… İyi, kötüyü tanımaz!